5 Aralık 2011 Pazartesi

KÜRDİSTAN’DA RESMİ İDEOLOJİ VE İKTİDAR TARZ



İdeoloji ve iktidarın öyküleri yazılsa, herhalde toplumsal gerçekliğinmodern teorisinde en önemli adım atılmış olurdu. Sosyolojide ideoloji veiktidar olgularının çözümlenemediğini iyi bilmek gerekir. Ortak düşünme vhakimiyet tarzı olarak ideoloji ve iktidarın yürütülüşü, diğer toplumsaldokuların şekillenmesindeki rolleri tam konulmadıkça ekonomik, sosyal vesiyasal tahliller son tahlilde toplumsal cehaletin en tehlikeli biçimine yol açar.Bilimsel yöntemin toplumla toplumdışı dünyaya uygulanması arasındaki farkıgörmeden, bilme ve yapma sorunu daha da karmaşıklaşır. Toplumun kendinibir tür tanıması da o gerçeklikten sayılır. Kendini tanımlamak belki detoplumların en temel niteliğidir. Kendini tanımlayamayan toplumunvarlığından bahsetmek güçtür. Buna toplumun cesetleşmesi demek demümkündür.Kendini tanımlamanın diğer adı toplumsal ideolojidir.İdeoloji irade haline gelmiş ortak fikirler paketi olarak da tanımlanabilir.Bunun da diğer bir adı toplumsal ahlaktır. Toplumsal ahlakın temel işlevitoplumsal varoluşu kesinleştirmektir. Toplumsal varoluş ancak kendinesahiplenme, yani ideolojik güç haline gelmeyle gerçekleşebilir. Halka böylecetamamlanır.İktidar ideolojiyle çok sıkı bağlantı içinde olmakla birlikte, farklı birolgu olarak özellikle tahakküm toplumlarında asıl belirleyendir. İktidarınkendisi ise şiddetin toplumdaki kurumlaşmasıdır, şiddetin kamuflaj aracıdır.Dolayısıyla iktidarın kendi başına tanımlanması belki de gerçekleşemez. Birmaskeyi tanımlamak ancak neyin kamuflaj aracı olduğunu bilmeklemümkündür. Maskeler kendi başına tanımlanamaz. Şiddet ancak patladığındaanlaşılır. O zaman maske düşer, kendi başına bir şey olmadığı anlaşılmış olur.Olsa bile şiddetin bir tamamlayanı, aldatıcı bir yüzü olduğu daha net görülür.Şiddetin belirlediği bir toplumun olağan hali olamaz, patlama hali olabilir.Sürekli patlama hali doğada olduğu kadar toplumlarda da nadirdir. Kaldı kiduygusal ve analitik zekânın muazzam işbirliği imkânı, toplumsal patlamaları(savaş, devrim, karşıdevrim, ayaklanma, kavga) önleme kabiliyetindedir.Sorunlu hal aldığında patlamasız çözümler kesinlikle mümkündür. Yanişiddetten, askeri yoldan başka çare yoktu demek gerçekçi değildir.Kürdistan’da resmi ideoloji ve iktidarı değerlendirmek açısından bu kısatanımlamaları yapma gereği var. Resmi ideoloji var olan devlet iktidarınıntoplumda geçerli kıldığı statükoyu savunma, meşrulaştırma aracıdır; devletiktidarının tek taraflı kendini onaylatmak, sürdürmek için zihniyet yaratımı veuygulamasıdır. Örneklendirirsek, Sümerlerde mitoloji, Greklerde felsefe,modern Avrupa’da bilim, ortaçağ dünyasında din esasta ideolojik araç olarakişlev görürler. Uygulanmaları (ibadet ve ritüel olarak) tali düzeyde bir işlevdir.Ana zihniyet kalıpları olması belirleyicidir.smi ideolojilerin Kürdistan’daki temel ideası Kürt denen olgunun pekolmadığı, olsa bile önemli olmadığı, önemli olsa da açığa vurulmasının çoktehlikeli olduğu biçiminde bir savlar zinciri oluşturur. Bunun için bin deredesular getirilir. Kimisi buz gibi, kimisi kaynar su gibi başa dökülür.Yürürlükteki iktidar ve onunla ilgili her şey kabul ve onay görünceye kadar buişlev ısrarla sürdürülür. Bu işlevin altındaki temel gerekçe ise, Kürdistan’ınçoktan fethedildiği ve Kürtlerin de bununla birlikte teslim olduğubiçimindedir. İşin tuhafı, Kürtler bu ideaların hiç farkında değildir. Bir Türk,Arap ve Fars iktidar sahibi kendi bünyesindeki Kürt ve Kürdistan’ı hangi anlışanlı savaşlarla fethettiğini gayet iyi anlatabilir. Hatta bu fetihlerinkahramanlık öykülerini de anlatmaktan zevk alır. Kürt ise -eğer varolduğunuiddia edecek yüzü ve yüreği varsa- bu hikâyeleri aval aval dinleyebilir.Fethedilenin ne, kim olduğunu sorgulayabilecek pek az yetenek gösterir.Toplumsal zihniyet ve bağlantısı olarak ahlakın bittiği yerdir mevcut konumu.Resmi ideolojiler yüzyıllardan beri farklı biçimler altında günümüzekadar uzanırlar. Hem de bir zincirin halkaları gibi. Kopukluk tanımazlar.Örneklendirirsek, Araplar zaten İslâm’ın fetihleri gibi ellerinde bir tanrıbelgesi olduğunu en temel kanıt olarak ileri sürerler. “Fethettik, o haldebizimdir.” Tanrı adına fethetmekten daha büyük hak mı olur? İdea budur vehalen çok güçlü ileri sürülür. Farslar biraz daha ileri giderek   Kürtleri birkademe aşağı akrabaları olarak görüp her şeylerine çoktan sahipolduklarından, onların da bunu çoktan onayladıklarından emindirler. Öyleuzun boylu gerekçe sıralamayı gereksiz bulurlar. Büyük devlet ideolojileri veiktidarları karşısında Kürtlük de bir idea mı olabilir der gibidirler. Türkler aynıfetih senaryolarını ileri sürerler. Anadolu’nun bir parçası olarak bin yılönceden fethettiklerini hiç sorgulamaksızın ileri sürerler. Sanki fethetmekmutlak hak doğururmuş gibi bir ideanın yanılmazlığından emin konuşurlar.Aslında belki Balkan fethi, İstanbul fethi anlamlı olabilir. AmaDiyarbakır’ın hiç fethedilmediğini, Selçukluklardan beri ortak siyasetlerlehareket edildiğini, esas tarih çizgisinin bu olduğunu kanıtlamak, fetih hakkınaveya ideolojisine saldırı olarak değerlendirilir. Halbuki iyice ortaya koyduk ki,onbeşbin yılı aşkındır yaşadığı topraklarda kültürleşen, ülkeleşen -Welatolmak- Kürtlerin fetih hakkından bin kat daha geçerli hak ideaları vardır. Enazından temel hak kaynağı olarak yaz kış ekmiş, tarla haline getirmiş, köy veşehir kurmuş, binlerce yıl kahrını çekmiş, direnmiş, ölmüş, karış karış göznuru dökmüş, velhasıl emeğin her biçimiyle gergef gibi işlediği toplumsalvarlığı ve üzerinde yaşadığı ülkesi bir vuruşla nasıl Arab’ın, Türk’ün veyaAcem’in olabilir? Haklı olarak idea edebilir ki, sen haksızca belki bir seferişgal ettin, ama ben yüzlerce nesil vererek her gün fethediyorum.                                          
siz, tehlikeli, hatta terörle bağlantılı bölücülüğün gerekçesi olabileceğineilişkindir. Halbuki tarihen oldukça kanıtlandı ki, Kürt ve Kürdistan kavramları daha ortada Arap, Fars ve Türk yok iken, binlerce yıl önce mevcut idi. Ayrıcaönemsiz olmayıp uygarlığın ana kaynaklarından en başta geleni olduğu daortaya konuldu. Bölücü ve şiddete kaynaklık edebileceği ideası ise tersinikanıtlar. Bağdakini kovan hırsız misali tavır bölücüdür. Kürtler binlerce yılemekleriyle yarattıkları toprakları niye bölsünler? Yine kendileri süreklivuruluyor, işgal ediliyor, asıl şiddet araçları dışardan gelenlerde. Neden şiddetkullansınlar? En zorunlu meşru savunma neden bölücü şiddet olsun ki?Resmi ideolojiler formüle ettiğimiz hususları o kadar açık söylemezler,ama özde idealar bunlardır. Gerisi atasözü haline getirilen “Alavere dalavere,Kürt Mehmet nöbete”, “Kürt ne bilir bayramı, hor hor içer ayranı”tekerlemesidir. Resmi ideolojiler bu temel idealarını uzun tarih, ekonomi,siyaset, edebiyat, hukuk, diğer sanatlar, askerlik, hatta din ve ahlakın bilimiolarak resmi okullarda vermeyi temel görevden sayarlar. Böylece toplumsalmeşruiyetin sağlandığına inanırlar. İdeoloji burada katliamdan daha tehlikelibir işlev içinde olmaya çalışmaktadır. Bir toplumun halkının zayıfdüşürülmüşlüğünden veya yenilmişliğinden yararlanıp kendisini yadsımaksadece hak ihlali olmayıp, özünde tüm dinsel, felsefi ve bilimsel gerçeklerinhilafına inkâr etmektir. Bundan daha tehlikeli bir toplumsal bir sorun olamaz.İnkâr eden yok edebilir de.
a tartışmak bu yazının görevi değildir. Sadece ideolojik işlevin bir tanımıyapılıyor. Bir de ideolojik araçlar sorunu vardır. Daha önce gezginci hoca,derviş ve seyitlerle, sonra kitaplarla, günümüze doğru gazete, radyo vetelevizyonlarla, resmi okul ve camilerle bu ideolojik idealar temel gerçekmişgibi günde bin sefer tekrarlanıp meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Tersi bir tezileri sürmek ise, ağır bir ceza konusu olarak derhal güvenlik kuvvetleri veyargı organlarınca kovuşturma, yargılama, cezalandırma ve ağır infazlara konuedilmektedir. Bir toplumun, halkın en temel onuru olan kendini ifade etmesibile bu denli engellemelere tabi olduktan sonra, ister hakim ister mahkûmolsun, o toplumlardan, insanlarından artık hayır gelebilir mi?Resmi ideolojilerin ciddi bir sorun yarattıkları açıktır. İktidarın şiddetözünü meşrulaştırıp egemen, haklı kılmayı baş görev edinerek bir statüyaratmakta kullanılmaktadır. İster hakim ister mahkûm olsun, toplumun temelparadigmasını oluşturup tek taraflı bakış açısını egemen kılmaya çalışmaklagerçeği algılamayı, dolayısıyla sağlıklı yaklaşımları engellemektedir. Olasıtoplumsal barışı, dayanışmayı gerçeklik özünden boşaltmaktadır. Tersine, heran karşı ideaların ortaya çıkmasına ciddi neden teşkil ederek, kavgalı veşiddetli ortama davetiye çıkarmaktadır. Toplumsal barışı önleyen savaşlaragerekçe yaratan, tarihte her zaman ideolojilerin gerçek dışı savlarıdır.İdeolojik alanda gerçek bir barış düşünce özgürlüğünden geçer.Avrupalılar yüzyıllarca süren büyük ideolojik savaşlardan sonra düşünceözgürlüğünün önemini fark edip temel haklar haline getirmişlerdir. Düşünceözgürlüğü ideolojik yaklaşımların içeriğindeki zaafları, yanlışlıkları ortayaçıkararak daha gerçekçi kılınmasına yol açmaktadır. Fikirsel üretim de böylecegerçekleşmektedir. Kürdistan’da Kürt olgusu etrafındaki ideolojik kuşatmayıkaldırmak, özgür ifade için kitap, gazete, sinema, radyo ve TV araçlarınıserbest bırakmak sadece demokratikleşme ve insan haklarının bir gereğideğildir. Asıl olarak toplumun gerçeği algılama olanağını yaratarak bilimselbilgi ile tanışmasına, dolayısıyla bilgi toplumu olmasına temel katkı rolünüoynamaktadır. Doğru bilgilenme sorunların en gerçekçi, dolayısıyla rasyonelbarışçıl çözümünün de sağlam yolu olmaktadır. Avrupa’yı dünyada temeldeğer kılan, toplumlarına bu gerçeği layık görmeleridir.Mevcut resmi ideolojiler Kürdistan’da ve Kürt olgusunda sürdükçe,dıştan her türlü istismara uygun bir ortamı canlı tutmakla gerçek tehlike nedeniolurlar. Irak’ta yaşananlar bu gerçeği gayet iyi ifade etmektedir. Resmiideolojilerin kamburunu sırtında taşıyanlar, çağdaşlaşma yolunda her zamanaksamaktan kurtulamazlar. Dolayısıyla idea edilenin tam tersine, geçerli resmiideolojiler bölücülüğe ve şiddete gebe bir durumu sürekli canlı tutmakla ülkeve devlet bütünlüğüne yönelik gerçek tehlike kaynaklarıdır. Tarih bu yüzdenkör savaşlara girmiş bölünmüş, büyük kayıplara uğramış çok toplum, devletve ülke tanımaktadır.

lenişini göz önüne getirdiğimizde, dincilikle milliyetçilik egemenolmaktadır. Kürdistan’ın dört parçasında İslam bir devlet ideolojisi olarak işlevgörmektedir. Her ne kadar laiklik tartışmaları yapılıyorsa da, tümünde İslâm’ınsiyasal bir rol oynadığı, bireyle Allah arasında -özünde bireyle devlet, iktidararasında- bir ilişkinin aldatmaca olduğu iyi bilinmelidir. Bazı ülkeler, örneğinİran bunu açık yaparken, diğerleri örtülü yapmaktadır. Türkiye’de Diyanetinyüzbini aşkın kadrosu vardır. Belki İran’da bile böyle bir din ordusu yoktur.İmam hatip okulları resmi liselere yakındır. Kuran kursları, enstitü ve ilahiyatfakülteleri ile yarım milyonluk bir kadro ortaya çıkar. Eğitim üzerine laiklikcilası vurmakla sekülerleşme -dünyevileşme- sağlanamaz. Ancak dinseldüşüncenin sosyolojik çözümlenmesi ve edebiyatla aşılarak gerçekdünyevileşme geliştirilebilir. Bu ülkelerde dinsellikle bilimsellik en kötü birkarışım oluşturmaktadır. Zihniyetteki kilitlenmeyi bu karışım sağlamakta;yaratıcı düşünce, soylu edebi paradigma sağlayıcı felsefi gelişmelerin önündeki engellerin de başında gelmektedir. Bu ülkeler İslam ideolojisiyleaslında ne yapabileceklerini de iyice düşünmüş değiller. Güncel iktidarhesaplarında, toplum, kadın kontrolünde bir araç olarak yararlanmaktalar.Fakat bilimsel paradigmayı geliştiremedikleri için de en büyük kaybauğradıklarının farkına varamamaktadırlar.
kaya bulaştı mı, daha da içinden çıkılmaz bir durum yaratılmaktadır.Dindar olup olmama kendi başına fazla anlam taşımaz. İyi bir dindar toplumdaönemli bir rol oynayabileceği gibi, hiç dindar olmayan bir laik de aynı rolüoynayabilir. Ama bunun için dinin sosyolojik çözümü şarttır. Dini gelenek aslaküçümsenemez; saygısızlık edilmemelidir. Temsil ettiği anlam kesinliklekavranmalıdır. Böyle olursa, toplumun önemli kimlik tanımı olarak değerlidir.Yok böyle yapılmayıp kuru ritüel, ibadet ve dualardan ibaret bir ezberciliğeindirgenirse, zihni ve duyguları uyuşturmaktan, etkisizleştirmekten ve bilmeyekapatmaktan öteye rol oynamaz. Özellikle keyfi yönetimin -despotizmin-sertleştiği dönmelerde dine sarılmalar bu nedenlerledir. Onunla toplumunbilinci ve iradesi uyuşturulmaya çalışılmaktadır. İran’da olduğu kadar Irak,Suriye ve Türkiye’de de din bu temelde yoğunca kullanılmaktadır. Atatürk’ündin politikasında sosyolojik bir içerik vardır. Bilimsel zihniyetten yana tercihiaçıktır. Bir zihniyet mücadelesi verdiği yadsınamaz. Fakat dinsel geleneğinderinliğine yorumunun yapılamaması, dinin felsefeyle aşılamaması, Diyanetteşkilatıyla kontrol altına alınması uzun vadeli sonuçlar açısından pek yararlıolmamıştır. Avrupa tarzı bir laiklik gerçekleştirilememiştir.

ıştır. Avrupa tarzı bir laiklik gerçekleştirilememiştir.Atatürk sonrası dönemde dinsel paradigmanın daha yozlaştırıcı vepolitik amaçlı kılınmasıyla cumhuriyetin bu yönlü kazanımları oldukçaaşındırılmıştır. DP ve AP iktidar dönemlerinde dinin siyasallaştırılması dahaaçıktan yapılmıştır. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinde Türk-İslam senteziadı altında resmi bir ideolojik görünüme bürünmüştür. 1980 sonrası Türkiye’siaslında bir nevi İranlaşma yoluna gitmiştir. En son AK Parti iktidarıyla İslamiideoloji resmen iktidar olmuştur. Sanıldığının aksine siyasal İslam’ın iktidarolması bir tercih olmayıp, devletin uzun süreden beri yürüttüğü dinpolitikasının sonucu olmuştur. Hem de İslam’ın en tutucu bir mezhep yorumuolan Sünni-Nakşibendi ekolü yoluyla bu dönüşüm sağlanmıştır. İran İslam’ıylaçelişki özde değil biçimdedir. Toplumsal yanı daha ağır basan Şia mezhebiyle,tutucu devletçi yanı ağır basan Sünni-Nakşibendi yorum çekişme halindedir.ABD ‘yeşil kuşak’ teorisiyle komünizme karşı yürüttüğü İslamihareketi, günümüzde sözde radikal İslam’a karşı ılımlı İslam olarak devametmek istemektedir. Bunu Türkiye üzerinde deneyerek, özellikle FettullahGülen önderliğinde bölge ve dünya çapında büyük bir İslami reform projesyürüterek gerçekleştirmeye çalışmaktadır. İslami ideolojinin siyasi vetoplumsal rolü son tahlilde toplumları şeffaf olmaktan alıkoyduğundanolumsuzdur. Toplumsal geleneğin gerçek yorumu olmaktan uzaktır.Kürt ve Kürdistan üzerinde siyasi İslam’ın ağırlıklı biçimi Sünni-Nakşibendi tarikatıdır. Uzun bir tarihi geçmişi olan Nakşiciliğin Ortadoğu’dakigelişiminde Kürt şeyh ve tarikat başlarının payı büyüktür. Bir nevi ideolojikboşluk Nakşicilikle doldurulmak istenmiştir. Beylerin ayaklanmadönemlerinden sonra ideolojik önderliğin Nakşi şeyhlerinin eline geçtiğigörülmektedir. 1878 Nehri İsyanı, 20. yüzyılda 1914 Bitlis-Mutki, 1925 ŞeyhSait, 1930 Şeyh Ahmet Barzani ve 1960’lardaki Barzani ve Talabani önderliklihareketlerin ideolojik motiflerinde Nakşicilik belirgindir. 1980 sonrasındaTürk-İslam sentezinde de Nakşicilik belirgindir. Turgut Özal ile NakşicilikANAP’ta önemli bir hamle yapmıştır. Daha önceki DP ve AP içinde detarikatlar etkilidir. Fakat 12 Eylül sonrasında devletin himayesinde partileşme,vakıf, okul, dernek, medya, holding gibi her alanda kuruluşlara gitmişlerdir.Kemalist cumhuriyet ideolojisine karşı bir ideolojik karşıdevrimin yapıldığıkesindir. Fakat model açık değil, sessiz ve gizlice yürütülmüştür. Halen bukarşıdevrim karanlıkta bir konudur. ABD ile bağlantıları olmakla birlikte, içresmi boyutları açığa çıkmamıştı.
Kilit öğelerden biri Fettullah Hocadır. Fettullah Hocanın Said-i Nursi’yi-cumhuriyetin kuruluşundan 1960’a kadar en önde gelen geçiş dönemininNakşi önderi- güncelleştirdiği söylenmektedir. ABD ile ittifak halinde bir neviİslam dünyasının Evangelist tarikatı önderi de denilebilir. Kürt Nakşiciliği yarıgizli çalıştığı için, Avrupa ve ABD ile Ortadoğu’daki diğer örgütlenmeleri tamkestirilememektedir. Ama en azından Şia kadar etkili olduklarını bilmekgerekir. ABD ile kurdukları ilişkiler stratejik olup, Büyük Ortadoğu Projesindeönemli bir ideolojik ve siyasi rol oynadıkları tartışmasızdır. Ilımlı İslamesasında Nakşi İslam’ıdır. ABD ile ittifak halinde Orta Asya’ya kadar birprogram dahilinde hareket ettikleri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.Yenilenmiş ılımlı İslam ile eski Baasçı Arap milliyetçiliği, CHP’nin Kemalistmilliyetçiliği, Suudi Arabistan’ın Vahhabi mezhepçiliği, Mısır’ın MüslümanKardeşçiliği İran’ın Hizbullah’ına alternatif olarak çıkmaktadır.
Kilit öğelerden biri Fettullah Hocadır. Fettullah Hocanın Said-i Nursi’yi-cumhuriyetin kuruluşundan 1960’a kadar en önde gelen geçiş dönemininNakşi önderi- güncelleştirdiği söylenmektedir. ABD ile ittifak halinde bir neviİslam dünyasının Evangelist tarikatı önderi de denilebilir. Kürt Nakşiciliği yarıgizli çalıştığı için, Avrupa ve ABD ile Ortadoğu’daki diğer örgütlenmeleri tamkestirilememektedir. Ama en azından Şia kadar etkili olduklarını bilmekgerekir. ABD ile kurdukları ilişkiler stratejik olup, Büyük Ortadoğu Projesindeönemli bir ideolojik ve siyasi rol oynadıkları tartışmasızdır. Ilımlı İslamesasında Nakşi İslam’ıdır. ABD ile ittifak halinde Orta Asya’ya kadar birprogram dahilinde hareket ettikleri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.Yenilenmiş ılımlı İslam ile eski Baasçı Arap milliyetçiliği, CHP’nin Kemalistmilliyetçiliği, Suudi Arabistan’ın Vahhabi mezhepçiliği, Mısır’ın MüslümanKardeşçiliği İran’ın Hizbullah’ına alternatif olarak çıkmaktadır.doğan burjuvaziyi devlete taşırmak, ortak bir pazara sahip kıldırmak ve diğerulusların, etnisitelerin topraklarına saldırı düzenlemekte etkili rol oynamıştır.Türkiye’de Tanzimat’la 1840’larda proto bir biçimi Namık Kemal’lerlebaşlayan Türk milliyetçiliği imparatorluğun dağılmasının önlenmesineodaklanmıştı. Yöntemde ise meşruiyetçiydi. 1876 sonrası dönemdeAbdülhamit saltanatına karşı daha radikalleşip Jöntürk milliyetçiliği İttihat veTerakki Cemiyeti ile hem meşrutiyeti ilan etmeyi, hem de politik iktidarıtümüyle denetime alarak dağılmayı önleme çabasını esas almaya devam etti.Almanya’nın Ortadoğu ve Orta Asya açılım politikası Türk milliyetçiliğindeırkçılığı da beraberinde getirdi. Sonuç Ermeni, Rum, Asuri ve kısmenKürtlerin tasfiyesi oldu.Cumhuriyet dönemi milliyetçiliği katı bir ulus-devlet anlayışıylatoplumu zırh gibi sardı. Tek dil, tek ulus ve devlet anlayışı derinleştirilereksoycu yaklaşım adeta dinselleştirildi. Geri plana itilen klasik şeriat biçimiyerine, sanki yeni bir dini mezhep gibi bir kült yaratıldı. Bunda geçmişyüzyılların hanedanlık rejimi, yaşanılan işgal, izolasyon temel etken oldu.Hanedanlık yerine geçen cumhuriyet, Fransız Devriminin milliyetçi etkisinidaha da güçlendirerek birliği sağlamayı esas amaç belliyordu. Sınıfsız,imtiyazsız ulus anlayışı yüce bir amaç olmasına karşın, gerçekleşmearaçlarından yoksundu. Soyut kalmasıyla ideolojik bir bağnazlığa düşmetehlikesini barındırıyordu. Milliyetçilik tüm iktidarların zafiyetlerini örtbasetme misyonunu yüklendi. Her şey abartılmış ‘yüce Türklük’ sloganı altındatopluma yutturulmaya çalışıldı.

Kürdistan’da ideoloji ve politikanın geçerli olan resmi biçimlerinde buişlevleri sürekli göz önünde bulundurmak gerekir. Aksi halde Kürt olgusunuçözmek, Kürt sorununa çözüm aramak zor değilse bile, ancak daha karanlık veyumak olmuş biçimlere taşır. Tarih taslağımızda zorun ve iktidarların kısa birgelişimi verilmeye çalışılmıştı. Bu verilerce belirlenen güncel iktidarlarıçözümlediğimizde, yürürlükteki tüm rejimler sadece kaba bir fetih hakkıfetişizmine -fetih tapıncı, bununla her şeyi izah etmek, öyle sanmak-dayanarak varlıklarını tanımlamakta ve savunmaktadır. İşin özünde birzamanlarda atalarından bazıları Kürt ve Kürdistan denilen olguları zorla, savaşyoluyla ele geçirmişler. O günlerden beri atalarından devrede devrede,günümüzde kendilerine kadar bu hak ulaşmış oluyor. Savaşın, zorun tümhakların biricik kaynağı olduğunu, yani fetih hakkının kutsal olup tüm haklarıbahşettiğini bazıları inanç olarak benimseyebilir. Ama sosyolojik olarak busadece çıplak zorun, savaşın, iktidarın yegane kaynağı olarak yorumlandığınıkanıtlar.
kları ve halkını hiçbir karşı irade ileri sürmeden, diledikleri gibi -öldürmedahil- biçimlendirme hakkından kuşku duymak şurada kalsın, tanrısal, ulusalbir görev olarak kabul ederler. Neyini nasıl sömüreceklerini, kime neyi nasılöğreteceklerini, ne kadar vergi ve asker toplayacaklarını, kimi iş güç sahibiyapacaklarını, neyi kime yasaklayacaklarını, kimi suçlayacaklarını ancakkendileri kararlaştırabilir. Siyasal, sosyal ve ekonomik kurumlaşmaları, bilimi,sanatı yine ancak resmi irade belirleyebilir. Türk, Arap ve Fars iktidar sınıfları,güçleri, teorik olarak bile Kürt ve Kürdistan kavramlarına açık ve saygılıdeğildirler. Tersine, hep bu kavramları kriminalize etmeyi devletin en önemliciddi işlerinden sayarlar. Bunu yüksek gizlilik kodu altında yapmayı, milligüvenliğe ne denli önem verdiklerinin göstergesi sayarlar. Kürd’ü bir toplumolarak tanıma, bazı hakların süjesi sayma yoluyla bir güvenlik anlayışını hiçakıllarına getirmezler. Ordu güçleri en temel görevleri olarak Kürt veKürdistan olgularını, sorunsallılıklarını en detaylarına dek yadsımanın, dirilişözlerini tahrip etmenin, olası başkaldırıları ezmenin ince plan ve projeleriniyaparlar. Uygulamasını ve bu temelde diğer kurumları denetlemesini de asligörevlerden sayarlar. Hükümet, parlamento ve bürokrasi askerin ikinci plandabıraktığı işleri yasa, kararname ve yönetmeliklerle tamamlamaya çalışır;bunlar sorunu daha da katmerleştirmekten geri durmazlar. Siyasetin bir çözümalanı olduğunu Kürt sorununu dışlayarak hatırlarlar. Kürt sorunu için evvelahir tek yöntemin şiddet olduğundan -yılanın başının küçükken ezilmesi- aslakuşku duymazlar. Aksi halde iktidarlarına ciddi bir halel geleceğindenemindirler. Geleneksel politika kendileri için aslında bir refleks halini almıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder